Hukuki Hizmetler

Avukat Tolga Ersoy'un İstanbul'da bulunan hukuk bürosunun vermiş olduğu hukuki hizmetler.

Hukuk Büromuzca sunulan başlıca hukuki hizmetler, ceza, hukuk ve idari yargı alanlarındaki davaların tüm aşamalarını kapsamakta; dava öncesi süreçten başlayarak nihai kararın kesinleşmesine kadar olan tüm yargılama evreleri dikkatle takip edilmektedir. Her bir dosya, maddi ve usule ilişkin yönleriyle değerlendirilmekte; müvekkilin lehine olabilecek tüm hukuki imkânlar titizlikle kullanılmaktadır. Olağan dava yollarının tükenmiş olduğu durumlarda ise, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ve iç hukuk yollarının tüketilmesi akabinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru süreçleri yürütülmekte, başvuruların kabul edilebilirlik ve esas bakımından taşıdığı özellikler doğrultusunda dosyalar ayrıntılı şekilde hazırlanarak takibi sağlanmaktadır.

Gerçek ve tüzel kişilere sunulan hizmetler, başvuru sahiplerinin ihtiyaç ve statülerine göre farklılaşmaktadır. Bu kapsamda bireyler ile kurumlara yönelik danışmanlık ve dava takibi süreçleri ayrı esaslara göre yürütülmektedir. Gerçek kişilere yönelik hizmetler ağırlıklı olarak ceza hukuku ve özel hukuk ilişkilerinden doğan uyuşmazlıkları kapsarken; şirketler, vakıflar ve dernekler gibi tüzel kişilere yönelik hizmetler, hem ticari faaliyetlerinden doğan hukuki sorunların çözümünü hem de iç işleyişlerine ilişkin hukuki düzenlemelerin sağlanmasını içermektedir. Kurumsal müvekkillerin taraf olduğu sözleşmelerin hazırlanması, incelenmesi ve risk analizlerinin yapılması ile birlikte, dava öncesi ve dava sürecindeki tüm işlemleri kapsamaktadır.

Hukuki hizmetlerimiz içinde yer alan olağan ve olağanüstü kanun yollarına başvuruların haricinde, işin niteliğine göre Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Rekabet Kurumu, Kişisel Verileri Koruma Kurumu gibi kurumlara idari başvurular yapılarak, hukuki sürecin takibi yapılmaktadır.

Ceza Davaları

Türk Ceza Hukuku çerçevesinde, suç teşkil eden bir fiilin işlendiği yönünde bir iddia ortaya çıktığında, bu fiilin Türk Ceza Kanunu'nda ya da diğer özel ceza kanunlarında suç olarak tanımlanmış olması gerekmektedir. Bu kapsamda, suçun işlendiği yer yani suç mahalli belirlenerek, öncelikle o yerin yargı çevresinde bulunan adliyeye bağlı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir soruşturma dosyası açılır. Soruşturma, ceza muhakemesinin ilk ve en önemli aşamasıdır; amacı, bir suç işlenip işlenmediğini ortaya koymak, işlendiği kanaatine varılırsa fail ya da failleri tespit etmek ve yeterli şüphe varsa kamu davası açılması yönünde süreci ilerletmektir.

Soruşturma aşamasında, Cumhuriyet Savcılığı tarafından suçla ilgili maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik olarak birçok işlem gerçekleştirilir. Bu işlemler arasında delillerin toplanması, olayın taraflarının ve varsa tanıkların ifadelerinin alınması, kamera kayıtlarının incelenmesi, bilirkişi raporlarının temin edilmesi, arama ve el koyma işlemleri ile gerektiğinde şüpheli hakkında gözaltı veya tutuklama gibi koruma tedbirlerinin uygulanması da yer alabilir.

Bu süreç sonunda, Cumhuriyet Savcısı soruşturma dosyasını değerlendirerek, elde edilen deliller ışığında kamu davası açılması için yeterli şüphenin mevcut olup olmadığını takdir eder. Eğer Savcı, suçun işlendiğine ve şüphelinin bu suçla bağlantılı olduğuna dair yeterli delil bulunduğu kanaatine varırsa, bir İddianame düzenleyerek bunu görevli ve yetkili ceza mahkemesine sunar. Bu aşamada, artık kovuşturma evresine geçilmiş olur.

İddianamenin kabulüyle birlikte ceza yargılaması başlar ve yargılamayı yapacak mahkeme, suçun ağırlığına ve niteliğine göre belirlenir. Daha basit nitelikli suçlar için Asliye Ceza Mahkemesi, daha ağır ve toplum düzenine etkisi büyük olan suçlar için ise Ağır Ceza Mahkemesi yetkilidir. Hangi davaların Asliye Ceza Mahkemesi’nde, hangi davaların Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüleceği 5235 sayılı Bölge Adliye Mahkemesi Kuruluş Kanunu’nun 11. ve 12. madde hükümlerinde belirlenmiştir.

Açılmış bir ceza soruşturması ya da kovuşturması dosyasında genellikle müşteki/katılan ve şüpheli/sanık olarak iki temel taraf bulunur. Şikayetçi ve suçtan zarar gören taraf olan müşteki, suçun mağduru olan ya da suç nedeniyle zarar gördüğünü iddia eden kişidir. Kamu davası aşamasında, müşteki tarafın katılma talebinin kabul edilmesi üzerine katılan sıfatıyla kamu davası takip edilir. Bununla birlikte soruşturma aşamasında suç işlediğinden şüphelenilen taraf şüphelidir. Şüpheli hakkında iddianame düzenlenmesi halinde ise kovuşturma aşamasında ise suç isnadı yöneltilen kişi olarak sanık sıfatı alınır.

Ceza dosyalarında, hem müşteki tarafa hem de şüpheli/sanık tarafına hizmet sunulmaktadır. Müşteki tarafın temsil edildiği dosyalarda, müşteki vekili (katılan vekili) olarak mağdur haklarını koruma ve savunma görevini üstlenilmekte ve kamu davası tüm safhalarda takip edilmektedir. Şüpheli/sanık müdafii olarak hizmet sunulan dosyalarda ise savunma hakkını etkin şekilde kullanılmakta, kesinleşmeye kadar tüm safhalar takip edilmektedir. Sunulan hizmetlerimiz, soruşturma evresinden kovuşturmanın sonuna, hatta gerektiğinde istinaf ve temyiz aşamalarına kadar tüm ceza yargılaması sürecini kapsamaktadır.

Hukuk Davaları

Hukuk davaları, özel hukuk alanında ortaya çıkan ve bireyler ile tüzel kişiler arasında yaşanan uyuşmazlıkların yargı yoluyla çözümlenmesini konu edinir. Bu davalar, kamu düzenini doğrudan ilgilendirmemekle birlikte, tarafların kişisel hak ve menfaatlerinin korunması açısından büyük önem taşır. Özel hukuk, gerek gerçek kişilerin gerekse tüzel kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlediği için hukuk davalarının kapsamı oldukça geniştir.

Bu bağlamda sunduğumuz hizmetler, özel hukuk çatısı altında yer alan çeşitli alanlara yayılmaktadır. Aile hukuku alanında boşanma davaları, nafaka talepleri, velayet düzenlemeleri ve mal rejiminin tasfiyesi gibi konularda hizmet sunulmaktadır.

Bunun yanı sıra, miras hukukundan doğan terekenin tespiti, tenkis davaları ve muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davalarında da danışmanlık ve dava süreçlerinin takibi hizmetleri sunulmaktadır.

Gayrimenkul hukuku da tatbikatta sıklıkla karşılaşılan uyuşmazlık alanlarından biridir. Tapu iptali ve tescil davaları, ortaklığın giderilmesi, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil talepleri gibi davalar, taşınmazların mülkiyetine ve kullanım haklarına ilişkin olarak önem taşımaktadır.

Aynı şekilde, borçlar hukuku kapsamında sözleşmeden kaynaklanan ihtilaflarda, dava süreçleri kesinleşme aşamasına kadar takip edilmektedir. İş hukuku alanında ise işçilik alacakları, kıdem ve ihbar tazminatı talepleri, fazla mesai ve yıllık izin ücretleri gibi davalarda çalışanların haklarının korunması yönünde dava takip hizmeti sunulmaktadır.

İdari Davalar ve Vergi Davaları

Hukuk davaları, özel hukuk alanında ortaya çıkan ve bireyler ile tüzel kişiler arasında yaşanan uyuşmazlıkların yargı yoluyla çözümlenmesini konu edinir. Bu davalar, kamu düzenini doğrudan ilgilendirmemekle birlikte, tarafların kişisel hak ve menfaatlerinin korunması açısından büyük önem taşır. Özel hukuk, gerek gerçek kişilerin gerekse tüzel kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlediği için hukuk davalarının kapsamı oldukça geniştir.

Bu bağlamda sunduğumuz hizmetler, özel hukuk çatısı altında yer alan çeşitli alanlara yayılmaktadır. Aile hukuku alanında boşanma davaları, nafaka talepleri, velayet düzenlemeleri ve mal rejiminin tasfiyesi gibi konularda hizmet sunulmaktadır. Bunun yanı sıra, miras hukukundan doğan terekenin tespiti, tenkis davaları ve muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davalarında da danışmanlık ve dava süreçlerinin takibi hizmetleri sunulmaktadır.

Gayrimenkul hukuku da tatbikatta sıklıkla karşılaşılan uyuşmazlık alanlarından biridir.

Tapu iptali ve tescil davaları, ortaklığın giderilmesi, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil talepleri gibi davalar, taşınmazların mülkiyetine ve kullanım haklarına ilişkin olarak önem taşımaktadır. Aynı şekilde, borçlar hukuku kapsamında sözleşmeden kaynaklanan ihtilaflarda, dava süreçleri kesinleşme aşamasına kadar takip edilmektedir. İş hukuku alanında ise işçilik alacakları, kıdem ve ihbar tazminatı talepleri, fazla mesai ve yıllık izin ücretleri gibi davalarda çalışanların haklarının korunması yönünde dava takip hizmeti sunulmaktadır.

Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru, 2010 yılında Anayasa'nın 148. maddesinde yapılan değişiklik ile hukuk sistemimize dahil edilmiş ve 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Bu mekanizma, temel hak ve özgürlüklerin korunmasında önemli bir başvuru yolu olup, Anayasa’da güvence altına alınan haklarının kamu gücü tarafından ihlal edildiğini ileri süren kişilere başvuru imkânı tanımaktadır. Bireysel başvuru yolu, yalnızca doğrudan kişisel hakkı ihlal edilen gerçek ve tüzel kişiler tarafından kullanılabilir. Bu bağlamda, başvuranın mağdur sıfatına sahip olması şarttır; soyut ve genel başvurular bireysel başvuru kapsamında değerlendirilemez.

Bireysel başvuru hakkı, sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına değil, Türkiye'de yasal olarak bulunan yabancılara da tanınmaktadır. Ancak yabancıların başvuru hakkı, Anayasa’da ve taraf olunan uluslararası sözleşmelerde kendilerine tanınan haklarla sınırlıdır. Bu nedenle, örneğin bir yabancının siyasi haklara ilişkin bir ihlal iddiasıyla başvuruda bulunması mümkün değildir. Bununla birlikte, adil yargılanma hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, özel hayata saygı hakkı gibi evrensel temel haklar çerçevesinde yabancılar da bireysel başvuru mekanizmasından faydalanabilmektedir.

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılabilmesi için bazı usuli şartların yerine getirilmiş olması gerekir. Başvurudan önce, ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem veya ihmale karşı tüm olağan kanun yollarının usulüne uygun şekilde tüketilmiş olması zorunludur. Bu kural, hukuk devleti ilkesinin ve ikincillik ilkesinin doğal bir yansımasıdır. Olağan kanun yollarının tüketilmesini müteakip, nihai kararın tebliğ veya tefhiminden itibaren otuz gün içinde bireysel başvurunun yapılması gerekmektedir. Bu süre, hak düşürücü nitelikte olup, süresinde yapılmayan başvuruların esasına girilmeden reddi söz konusudur.

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru yapılmasının ön şartlarından biridir. Zira Türkiye, AİHM’in yargı yetkisini kabul etmiş bir devlet olarak, iç hukuk yollarının tüketilmesini ve ulusal düzeyde etkin başvuru yollarının kullanılmasını şart koşan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 35. maddesine tabidir. Bu nedenle, AİHM'e başvuru yapmayı düşünen kişilerin, öncelikle Anayasa Mahkemesi önünde etkili bir başvuru yolunu tüketmiş olmaları gerekir. Aksi takdirde, AİHM başvuruyu kabul edilemez bulabilir.

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru süreci, uzmanlık gerektiren teknik bir hukuki süreçtir. Başvurunun kabul edilebilirlik koşullarına uygun olarak hazırlanması, ihlal iddialarının hukuki dayanaklarıyla birlikte açıkça ortaya konulması ve gerekli belgelerin eksiksiz sunulması büyük önem taşır. Hukuk büromuzca Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapılması ve takibi konusunda avukatlık hizmeti sunulmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru

Ceza, hukuk veya idari yargı koluna ilişkin bir uyuşmazlıkta, olağan kanun yollarının tamamının tüketilmesi ve yargı mercilerince verilen kararların kesinleşmesinden sonra, bireylerin başvurabileceği istisnai denetim mekanizmalarından biri Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yoludur. Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak başvurular, bireyin Anayasa ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasına dayalı olarak gerçekleştirilir. Ancak, Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda, başvurunun kabul edilebilir bulunmaması ya da esas yönünden reddedilmesi hâlinde, ulusal düzeydeki olağan ve olağanüstü tüm başvuru yolları tüketilmiş olur.

Bu noktadan sonra, başvuru sahibinin hala bir hak ihlali yaşadığını ve ulusal hukuk yollarıyla bu ihlalin giderilmediğini düşünmesi durumunda, başvurabileceği son yargı mercii Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) olacaktır. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence altına alınan hakların ihlal edildiği iddialarını değerlendirir. Türkiye Cumhuriyeti, 1954 yılında Sözleşme'yi onaylayarak bireysel başvuru hakkını tanımış; 1987 yılında bireysel başvuru hakkını, 1990 yılında ise Mahkemenin zorunlu yargı yetkisini kabul etmiştir. Bu çerçevede, bireyler iç hukuk yolları tüketildikten sonra ve Anayasa Mahkemesi başvurusu da sonuçsuz kaldığında, AİHM nezdinde başvuruda bulunabilir.

Ancak AİHM’ye başvuru, oldukça sıkı şekil ve usul şartlarına tabidir. Başvurunun, Anayasa Mahkemesi kararının tebliğinden itibaren dört ay içerisinde yapılması gerekir. Başvuru formu ve eklerinin usulüne uygun şekilde hazırlanması, başvurunun esasına girilmesi için ön koşuldur. Ayrıca başvurucunun mağdur sıfatını taşıması ve sözleşmede düzenlenen bir hakkın ihlal edildiğini ortaya koyması beklenir. AİHM, yalnızca soyut bir adaletsizlik iddiası üzerinden değil, açık ve gerekçeli bir hak ihlali iddiası üzerinden inceleme yapar. Bu nedenle, başvurunun hukuki temellere dayalı, belgelerle desteklenmiş ve açıkça formüle edilmiş olması büyük önem taşır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuruların büyük bir kısmı, adil yargılanma hakkı (AİHS m.6) ihlali iddiasına dayanmaktadır. Bu hak; bağımsız ve tarafsız mahkeme önünde yargılanma, makul sürede sonuçlanma, gerekçeli karar alma, savunma hakkı ve silahların eşitliği gibi unsurları içerir. Bunun yanı sıra mülkiyet hakkı (Ek 1 No’lu Protokol m.1), özel ve aile hayatına saygı hakkı (m.8), kötü muamele yasağı (m.3), ifade özgürlüğü (m.10), toplantı ve örgütlenme özgürlüğü (m.11) ve etkili başvuru hakkı (m.13) gibi temel hak ve özgürlüklere yönelik ihlaller de sıkça gündeme gelmektedir. AİHM, her başvuruyu somut olayın koşulları çerçevesinde değerlendirir; hak ihlali iddiasının yalnızca sözleşmeye değil, aynı zamanda açık ve belgeli gerekçelere dayanması aranır.

Başvurunun kabul edilebilir bulunması için, iç hukuk yollarının tamamının tüketilmiş ve başvurunun dört ay içinde yapılmış olması gerekir. Ayrıca başvurucu, mağdur sıfatını taşımalı ve iddia edilen ihlalin Sözleşme veya ek protokollerle güvence altına alınmış bir hakka ilişkin olduğunu ortaya koymalıdır. AİHM’ye başvuru, sıradan bir temyiz yolu değil; iç hukukta etkili şekilde giderilemeyen ağır hak ihlalleri için başvurulabilecek istisnai ve sınırlı bir denetim mekanizmasıdır. Bu nedenle, her başvurunun ciddi bir hukuki hazırlık ve delil temeliyle desteklenmesi büyük önem arz eder.

Mahkeme, başvuruya konu olayda iç hukuk yollarının etkili ve erişilebilir olup olmadığını da değerlendirir. Nitekim, AİHM içtihadında "etkili başvuru yolu" kavramı, yalnızca teorik olarak mevcut bir başvuru mekanizmasını değil, aynı zamanda pratikte başvurulabilir ve telafi imkânı sunabilir nitelikte bir yolu ifade eder. Eğer başvuran, iç hukuk yollarını biçimsel olarak tüketmiş olsa dahi bu yolların etkisiz veya yetersiz olduğu kanaatindeyse, bu durumu somut gerekçelerle ortaya koymalıdır. Aksi hâlde, başvuru kabul edilemez bulunarak incelenmeksizin reddedilebilir.

Netice olarak, iç hukuk yollarının tüketilmesi ve Anayasa Mahkemesi nezdindeki bireysel başvurunun da sonuçsuz kalması durumunda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bireylerin temel hak ve özgürlüklerine yönelik ihlallerin uluslararası düzeyde denetlenmesi ve giderilmesi açısından başvurulabilecek son ve en yüksek yargı merciidir. Ancak bu yol, sıradan bir temyiz mekanizması değildir; bireylerin ulusal hukuk düzeni tarafından korunmayan sözleşmesel haklarının ihlal edildiği durumlarda başvurulabilecek istisnai bir denetim merciidir. Bu nedenle başvuru sürecinin dikkatle yürütülmesi, başvuru şartlarının titizlikle yerine getirilmesi ve usul ekonomisine uygun hareket edilmesi gerekmektedir.

İstanbul'da olan Avukat Tolga Ersoy Hukuk Bürosu tüzel kişiliklere ve şahıslara hukuki hizmet vermektedir. Ağırlıklı olarak Ceza Hukuku alanında Ağır Ceza Avukatı olarak çalışmakta birlikte, Aile Hukuku ve Tazminat Hukuku başta olmak üzere hukukun birçok alanlarında Avukatlık hizmeti sunmaktadır.