Hakaret ve Tehdit Suçu

Hakaret suçu, Türk Ceza Kanunu m.125’te şeref ve onuru rencide eden isnat veya sövme olarak, tehdit suçu ise TCK m.106’da hayat, vücut, cinsel dokunulmazlık veya malvarlığına yönelen saldırı tehdidi olarak tanımlanmış olup her ikisi de basit ve nitelikli halleriyle düzenlenmiştir.

Şahıs şerefine karşı bir suç olarak tanımlanan hakaret fiili, Türk Ceza Kanunu m. 125 uyarınca suç olarak tanımlanmıştır. Bu yasa hükmü temelinde, suçun basit biçimi ve nitelikli biçimi olarak iki şekilde ele alınması mümkündür. Hakaret suçunun bu şekilde ayrılması, mevzuatın suçun mâhiyetini farklı derecelerde telâkki ettiğini göstermektedir. Şöyle ki, kanun koyucu her bireyin şeref ve haysiyetini koruma imkânını bir hak olarak tanımış; ancak, bu hakkın korunmasını basit ve ağır ihlâller bakımından farklı ölçütlere tâbi tutmuştur. Netice itibarıyla, adaletin tesisi için bu ayrımın yapılması izahtan varestedir.

Türk Ceza Kanunu m. 125/1 uyarınca, bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılacağına hükmedilmiştir. Bu fıkra hükmü, suçun basit halidir. Türk Ceza Kanunu m. 125/2 hükmünde ise, Hakaret fiilinin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde de cezaya hükmolunacağı belirtilmiştir. Bu düzenlemeler, hakaret suçunun sırf sözle değil, bilhâssa iletişim araçları kullanılarak da işlenebileceği hakikatini ortaya koymaktadır. Halbuki, eski dönemlerde yalnızca yüz yüze gerçekleşen hakaretler tetkik edilirdi. Lakin günümüzde bilişim araçlarının yaygınlığı, kanunun kapsamını genişletmeyi mucibince kılmıştır. Bu itibarla, hukuk düzeni mağdurun haklarını her türlü iletişim vasıtası mukabilinde koruma gayesini gütmektedir.

Türk Ceza Kanunu m. 125/3 uyarınca, suçun nitelikli hali tanımlanmıştır. Bu fıkra hükmüne göre, hakaret fiilinin kamu görevlisine karşı görevinden dolayı, dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı ve kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırının bir yıldan az olamayacağına hükmedilmiştir. Burada dikkat çekici husus, kamu görevlisine ve inanç esaslarına yöneltilen hakaretin daha ağır telâkki edilmesidir. Zira kamu görevlisine yapılan saldırı, yalnızca kişisel hakları değil, kamu düzeninin adalet ve saygınlık mefhumunu da ihlâl etmektedir. Keza dinî veya felsefî kanaatlere yönelik saldırılar da toplumsal barışı zedeleme ihtimalini haizdir. Bu nedenle yasa koyucu, cezayı artırarak caydırıcılığı temin etmeye çalışmıştır.

Türk Ceza Kanunu m. 125/4 uyarınca, hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılacağına, m. 125/5 uyarınca ise kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılacağına, ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanacağına hükmedilmiştir. Bu düzenlemelerden mülâhaza edileceği üzere, aleniyet ve kolektif görev icrası hâlinde hakaretin neticeleri daha ağırdır. Misal olarak, bir mahkeme heyetine topluca hakarette bulunmak, yalnızca bir hâkimin haklarını ihlâl etmeyip adaletin tecellisine yönelen bir saldırı telâkki edilir. Bu nedenle, zincirleme suç hükümlerinin tatbikiyle cezanın artırılması, hukuk düzeninin mantıki bir sonucudur.

Hakaret suçunun mağduru olan tarafın dikkat etmesi gereken en önemli husus, şikayet süresidir. Zira hakaret suçu takibi şikayete bağlı bir suç olup, suç tarihinden itibaren altı ay içinde şikayette bulunulması önemlidir. Aksi halde, şikayette bulunma hakkı düşer, zira bu altı aylık süre hak düşürücü süredir.

Şikâyet süresinin bu kadar sınırlı tutulması, ceza yargılamasının mâhiyetine uygun bir tercih olarak değerlendirilmelidir. Bu düzenleme, mağdurun hakkını zamanında kullanmasını, davaların sürüncemede kalmamasını sağlamaktadır. Ancak, sürenin kaçırılması hâlinde artık adalet beklentisi hukuken korunmaz; bu da kamu düzeni bakımından istikrar sağlayan bir müessese olarak telâkki edilebilir.

Tehdit suçu ise Türk Ceza Kanunu m. 106 hükmünde düzenlenmiş olup, bu suçun da basit ve nitelikli hali mevcuttur. Türk Ceza Kanunu m.106/1 hükmü, suçun basit görülüş şekli olup, işbu yasa hükmüne göre bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişinin, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağına hükmedilmiştir. Keza malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunacaktır.

Bu düzenlemeden tafsilâtla anlaşılacağı üzere, tehdit suçu yalnızca can güvenliğine değil, malvarlığı ve diğer menfaatlere yönelik de olabilir. Bu durum, kanunun bireyin hak ve özgürlüklerini geniş bir çerçevede koruduğunu gösterir. Bilâkis, tehdit suçunun basit hali dahi mağduru psikolojik baskı altına sokarak hakların kullanımını engeller. Bu itibarla, adaletin sağlanabilmesi için yasa koyucu bu fiili de cezalandırmayı zorunlu görmüştür.

Tehdit suçunun nitelikli hali Türk Ceza Kanunu m.106/2 hükmünde düzenlenmiş olup, suçun silahla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle, birden fazla kişi tarafından birlikte, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunacağı belirtilmiştir. Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verileceğine de hükmedilmiştir. Bu ağırlaştırıcı hâllerin mevcudiyeti, suçun toplum düzenine yönelik etkilerinin daha vahim telâkki edildiğinin bir göstergesidir. Zira suç örgütü veya silah kullanımı, bireyin yalnızca şahsî haklarını değil, toplumun güvenlik mefhumunu da tehdit etmektedir. Hâliyle, kanun koyucu bu fiilleri müstesna bir ciddiyetle ele alarak daha ağır cezalar öngörmüştür. Netice itibarıyla, kamu güvenliği adına bu tür fiillerin caydırıcılığı artırılmıştır.

Günümüzde, hakaret ve tehdit suçlarının en yaygın şekillerinden biri de internet yoluyla işlenen hakarettir. Bu durumda, suçun işleniş tarzı bilişim hukuku alanına girmektedir. Savcılıkça yapılacak teknik inceleme neticesinde yeterli delile ulaşılması halinde iddianame hazırlanması ile kamu davası açılmaktadır. Bu noktada, bilişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte hukukun da yeni durumlara uyum sağlaması zaruret hâlini almıştır. Halbuki klasik dönemde tahayyül bile edilemeyecek bu suç işleme yolları, günümüzde ekseriyetle sosyal medya platformları üzerinden vuku bulmaktadır. Bu itibarla, yargı organları teknik tetkik yöntemlerinden müteaddiden istifade ederek hakikati ortaya çıkarmakla yükümlüdür.

Hakaret ve tehdit suçlarının birlikte işlenmesi hâlinde, öncelikle bu fiillerin Türk Ceza Kanunu bakımından ayrı suç tipleri olduğu izahtan varestedir. Zira hakaret suçu, bireyin şeref ve haysiyetini korumaya matuf iken; tehdit suçu, kişinin huzur ve güvenlik hakkını teminat altına almaktadır. Bu sebeple, failin aynı fiil zinciri içerisinde hem mağduru tehdit etmesi hem de onuruna saldırıda bulunması hâlinde, iki ayrı suçun oluştuğu telâkki edilir. Böyle bir durumda, suçların içtimaı bakımından TCK m.44 hükmü gündeme gelmez, çünkü tek fiille birden fazla farklı suç tipi ihlâl edilmektedir. Dolayısıyla, hakaret ve tehdit suçları arasında fikri içtima değil, gerçek içtima kuralı uygulanır. Netice olarak fail, her iki suçtan da ayrı ayrı cezalandırılır. Misal olarak, bir kişinin “Seni mahvedeceğim, ayrıca sen şerefsizsin” şeklinde sözler sarf etmesi, hem tehdit hem de hakaret suçlarını birlikte oluşturur.

Ancak, fiillerin değerlendirilmesinde hâkim tarafından suçların mahiyetinin dikkatle tetkik edilmesi gerekir. Şöyle ki, kimi hâllerde tehdit sözleri hakaretin bir unsuru gibi görünebilir veya hakaret sözleri tehditin doğal bir sonucu telâkki edilebilir. Bu noktada, failin kastının tafsilâtla incelenmesi ve sözlerin hangi anlamda sarf edildiğinin tespit edilmesi önem arz eder. Her iki suç da mağdurun farklı haklarını ihlâl ettiğinden, ayrıştırıcı bir analiz yapılması gerekir. Bu itibarla, hakaret ve tehdit suçlarının birlikte işlendiği hâllerde yargı organları, fiilleri ayrı ayrı değerlendirerek, suçların bağımsız cezalarını vermekle yükümlüdür. Bilâkis, bu suçların birbirine karıştırılması hâlinde mağdurun adalet beklentisi zedelenir ve kamu düzeninin korunması imkânı azalır. Mevzuatın öngördüğü ayrı koruma alanlarının etkin biçimde işletilmesi, hem bireysel hakların hem de toplumun güvenlik mefhumunun muhafazası için zaruridir.

İstanbul'da olan Avukat Tolga Ersoy Hukuk Bürosu tüzel kişiliklere ve şahıslara hukuki hizmet vermektedir. Ağırlıklı olarak Ceza Hukuku alanında Ağır Ceza Avukatı olarak çalışmakta birlikte, Aile Hukuku ve Tazminat Hukuku başta olmak üzere hukukun birçok alanlarında Avukatlık hizmeti sunmaktadır.