Aile Mallarının Bölüşümü

Aile mallarının bölüşümü, mal rejimi, katkı payı, miras ve mülkiyet ilişkileri bakımından hukukî ve teknik detaylar içeren, avukat desteğiyle yürütülmesi gereken, hakların korunması için dikkatle ele alınması icap eden bir süreçtir.

Aile mallarının bölüşümü, Türk Medeni Hukuku bağlamında, özellikle boşanma ve miras hukuku çerçevesinde mühim bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda en temel düzenlemeler Türk Medeni Kanunu’nda yer almakla birlikte, uygulamada karşılaşılan çeşitli durumlar neticesinde ortaya çıkan içtihatlar ve Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri kararları, konunun tafsilâtla tetkikini zaruri kılmaktadır. Zira mal rejimi türleri, edinilmiş malların tasfiyesi ve kişisel malların ayrımı gibi konular, hukuk bürosu nezdinde sıkça danışılan ve mahkemelerce de ekseriyetle farklı ihtimallere göre değerlendirilmesi gereken hususlardır.

Mal rejimi seçiminde tarafların iradeleri esas alınmakla birlikte, çoğu zaman taraflar herhangi bir seçim yapmadıklarından dolayı, kanunen geçerli olan edinilmiş mallara katılma rejimi devreye girmektedir. Bu rejim kapsamında, evlilik süresince edinilen mallar kural olarak ortak sayılmakta, ancak kişisel malların kapsamına giren unsurlar (örneğin miras yoluyla edinilen mallar) bundan müstesna tutulmaktadır. İşte bu noktada şu soruyu sormak yerinde olacaktır: Edinilmiş mal ile kişisel mal arasındaki sınır hangi kriterlere göre belirlenmektedir? Cevaben denilebilir ki, bu sınırın tespiti malın iktisap şekline, evlilik birliği içerisindeki kullanım biçimine ve finansman kaynağına binâen yapılmakta olup, her somut olayın özellikleri dikkate alınarak hukukî değerlendirme yapılması gerekmektedir.

Boşanma hâlinde aile mallarının bölüşümüne dair davalarda, Yargıtay içtihatları ekseriyetle eşler arasında mal rejiminin tasfiyesi yapılmadan tapu iptal ve tescil davalarının açılmasını uygun bulmamaktadır. Bu meyanda Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri de öncelikle mal rejiminin tasfiyesi hususunun çözümlenmesini telâkki etmekte, bu hususta verilen kararlar ilâm niteliği taşımakta ve icra edilebilirlik kabiliyeti kazanmaktadır. Mülâhaza edildiğinde, mal rejiminin tasfiyesi yapılmadan diğer mülkiyet ihtilaflarının çözülmesinin mümkün olmadığı izahtan varestedir.

Aile mallarının bölüşümünde avukat desteği, özellikle karmaşık mülkiyet ilişkilerinin çözümlenmesinde büyük ehemmiyet arz etmektedir. Çünkü tarafların beyanları ile fiilî durum arasındaki farklılıklar, malvarlığı değerlerinin araştırılması ve kişisel mal iddialarının ispatı gibi meseleler, hâkimin takdir yetkisini sınayan bir mahiyet arz etmektedir. Bu bağlamda, mal paylaşımı sürecinde uzman bir avukattan istifade edilmesi, gerek sürecin doğru yürütülmesi gerekse müstakbel hak kayıplarının önüne geçilmesi bakımından mühimdir.

Bir diğer mesele ise miras hukukundan kaynaklanan aile mallarının paylaşımıdır. Bilhâssa terekenin tespiti ve paylaşımı safhalarında, terekeye dâhil olan malların murisin kişisel mülkiyetinde olup olmadığı yahut başka mirasçılarla müşterek mülkiyete tâbi olup olmadığı gibi hususlar müteaddiden incelenmektedir. Hâliyle bu tür durumlarda mal rejimi hükümleri değil, miras hukukuna dair mülâhazalar öne çıkmakta; mirasçılar arasında terekenin adaletli biçimde paylaşılması adına hukukî temsil zaruri hâle gelmektedir.

Bu noktada ikinci bir sual doğmaktadır: Boşanma sonrası mal rejiminin tasfiyesi ile miras paylaşımı arasında nasıl bir hukukî fark vardır? Cevaben ifade edilmelidir ki, boşanma sonrası mal rejiminin tasfiyesinde evlilik birliği süresince kazanılan mallar esas alınırken, miras paylaşımında miras bırakanın vefat ettiği andaki malvarlığı esas alınmakta; bu mefhum fark, her iki sürecin dayandığı hukukî temelin de farklı olmasına sebebiyet vermektedir.

Mahkeme kararlarında mal rejimi tasfiyesine ilişkin talepler ekseriyetle ayrı bir dava konusu hâline getirilmekte, bu husustaki değerlendirmeler tarafların delil sunma imkânları ile doğru orantılı olarak şekillenmektedir. Misal olarak, katkı payı alacağına ilişkin taleplerin, eşin mal edinimine katkı sağladığını ispatlaması hâlinde kabul gördüğü kararlar mevcuttur. Ancak bu tür taleplerin tetkikinde, bilirkişi raporlarına dayalı teknik incelemeler yapılmakta; taraflar arasında yapılmış herhangi bir mal rejimi sözleşmesi mevcutsa bu da hükme esas teşkil etmektedir.

Uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir diğer husus da, tarafların birlikte edindikleri malların kimin adına tescilli olduğuna bağlı olarak tasfiye sürecinde yaşanan ihtilâflardır. Bu ihtilafların çözümünde, tapu kayıtları, banka hareketleri, kredi ödeme belgeleri gibi delillerin tetkiki hayati önem taşımaktadır. Mahkemeler, bu belgeler ışığında fiilî mülkiyet durumunu tespit ederek, paylaştırmaya dair kararlarını hükme bağlamaktadır.

Netice itibarıyla aile mallarının bölüşümü, hem özel hukuk normlarının hem de yargı içtihatlarının birlikte değerlendirilmesini gerektiren karmaşık bir süreçtir. Bu itibarla, gerek boşanma gerekse miras hukuku kapsamında yürütülen mal paylaşımında, hakikate uygun, adaletli ve teknik açıdan sağlıklı kararlar alınabilmesi için hukukî temsilin sağlanması elzemdir. Avukatların bu noktada üstlendiği rol, yalnızca taraflar adına dilekçe sunmaktan ibaret olmayıp; müvekkillerin mâna ve mâhiyet itibarıyla haklarını koruyan, teknik bilgiyle donatılmış bir süreç yürütmelerine imkân tanımaktadır. Hâliyle aile hukuku ya da miras hukuku gibi alanlarda uzmanlaşmış bir avukattan mukabilinde alınacak hizmet, tarafların müktesep haklarını bilâkis koruma altına alarak, sürecin müspet neticelenmesini temin edebilir.

Hukuk Büromuzca aile mallarının bölüşümü hususunda sunulan başlıca hizmetler şu şekildedir:

Mal rejimi türlerinin belirlenmesi ve sözleşmesinin hazırlanması: Tarafların evlilik öncesinde yahut evlilik sürecinde hangi mal rejimini seçecekleri hususunda bilgilendirilmesi, Türk Medeni Kanunu’nda öngörülen mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı, mal ortaklığı ve yasal rejim olan edinilmiş mallara katılma sistemleri hakkında detaylı izah sunulması ve taraf iradelerinin açıkça beyan edilerek noter huzurunda geçerli bir mal rejimi sözleşmesi hazırlanması hizmeti sağlanır. Mal rejimi türlerinin belirlenmesi, evlilik birliği içerisinde malvarlığı üzerindeki hak ve yükümlülüklerin nasıl paylaşılacağını düzenleyen temel bir hukukî tercihtir. Türk Medeni Kanunu’nun 202. ve devamı maddelerinde düzenlenen bu rejimler arasında; edinilmiş mallara katılma (yasal rejim), mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı yer almakta olup, tarafların bu rejimlerden birini serbest iradeleriyle seçme hakları vardır. Ancak taraflar bu konuda açık bir irade beyanında bulunmamışlarsa, kanun gereği edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanır. Bu rejim, evlilik süresince elde edilen malvarlığının eşler arasında paylaşılmasını esas almakta, kişisel malları ise tasfiyeye dahil etmemektedir. Tarafların farklı mal rejimlerinden birini seçebilmesi için aralarında yazılı bir mal rejimi sözleşmesi yapılması şarttır. Bu sözleşmenin geçerliliği ise noter onayına bağlanmış olup, şekil şartına uyulmadığı takdirde hukuk düzeninde herhangi bir sonuç doğurmaz. Bu noktada hukuk büroları, taraflara hangi mal rejiminin kendileri için en uygun olduğu yönünde hukuki mütalaa sunmakta, mal rejimlerinin ekonomik ve kişisel etkileri hakkında tafsilâtlı bilgi vererek müvekkillerin bilinçli bir tercih yapmalarına imkân tanımaktadır. Misal olarak, biri ticari faaliyetlerde bulunan eşin mal ayrılığı rejimini seçmesi, diğer eşin borçlarından etkilenmemesi açısından makul bir tercih olabilir. Taraflar arasında varılacak anlaşmanın metne dökülmesi ve noter nezdinde hukuka uygun şekilde düzenlenmesi, ileride çıkabilecek mal paylaşımı ihtilaflarının önüne geçilmesi açısından büyük önem taşır. Bu noktada “söz uçar, yazı kalır” prensibi çerçevesinde hareket edilmeli; eşler arasında güven ilişkisine dayanarak yapılan gayrîresmî anlaşmalar yerine, geçerliliği kanunen tanınmış sözleşmeler tercih edilmelidir. Aksi hâlde, tarafların malvarlığı üzerindeki iddiaları, boşanma veya ölüm gibi hâllerde ciddi hukukî sorunlara ve hak kayıplarına sebebiyet verebilir. Bu itibarla, evlilik öncesinde yahut evlilik birliği devam ederken profesyonel hukukî destek alınması, ileride oluşabilecek uyuşmazlıkların önüne geçmekle kalmaz, aynı zamanda tarafların hak ve yükümlülüklerini baştan net biçimde belirler.

Boşanma sürecinde veya sonrasında mal rejiminin tasfiyesi davasının açılması ve takibi: Eşlerin boşanması hâlinde, evlilik süresince edinilen malların hukukî olarak nasıl tasfiye edileceğine ilişkin dava süreci yönetilir; mal rejimi sona erdiği andan itibaren zamanaşımı süresi içinde malvarlığına ilişkin taleplerin ileri sürülmesi sağlanır ve müvekkil lehine tazmin edici bir sonuç alınması hedeflenir. Boşanma sürecinde veya sonrasında mal rejiminin tasfiyesi, eşler arasında evlilik süresince edinilen malların paylaşımına ilişkin hukuki ilişkinin sona erdirilmesini ve her eşin malvarlığı üzerindeki haklarının tespit edilerek iadesini amaçlar. Türk Medeni Kanunu’nun 225. maddesine göre mal rejimi, evliliğin mahkeme kararıyla sona erdiği tarih itibarıyla hüküm doğurur. Bu durumda, eşlerden biri diğerine karşı mal rejiminin tasfiyesi amacıyla alacak talebinde bulunabilir. Ancak bu hak, süresiz değildir. Kanun gereği mal rejimi sona erdikten sonra tasfiyeye ilişkin taleplerin 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde ileri sürülmesi gerekmektedir. Bu süre geçtikten sonra, taraflar artık bu konuda hukukî koruma talep edemezler. Mal rejimi tasfiyesi davalarında öncelikle eşlerin tabi oldukları mal rejimi türü belirlenir. Çoğunlukla taraflar açık bir seçim yapmadığından, yasal rejim olan edinilmiş mallara katılma sistemi uygulanır. Bu rejimde, evlilik süresince edinilen mallar “edinilmiş mal”, evlenmeden önceki mallar, kişisel kullanım eşyaları, miras ve bağış yoluyla kazanılanlar ise “kişisel mal” olarak değerlendirilir. Hukuk bürosu nezdinde yapılan titiz bir malvarlığı analizi ile her bir kalemin edinilme şekli, finansman kaynağı, kullanım biçimi ve mülkiyet durumu tespit edilerek, davaya esas olacak şekilde talep konusu netleştirilir. Değer artış payı ve katkı payı alacakları da ayrı başlıklar altında ileri sürülebilir; bu kapsamda, bilirkişi marifetiyle teknik hesaplamalar yapılır ve mahkemeye sunulur. Davanın takibi sürecinde, karşı tarafın mal kaçırma veya malvarlığını gizleme yönündeki davranışlarına karşı ihtiyati tedbir talebinde bulunulması önem arz eder. Ayrıca tapuda yapılan muvazaalı işlemler, üçüncü kişilere yapılan satışlar ve mal beyanında bulunmaktan kaçınma gibi hâllerde, mahkemeden delil tespiti, tapu iptal ve tescil gibi koruyucu ve sonuç doğuran talepler ileri sürülebilir. Tüm bu süreçlerin profesyonel şekilde yürütülmesi hâlinde, müvekkilin zarara uğraması engellenir ve hakkı olan mallar üzerindeki tasarruf yetkisi hukuken güvence altına alınır. Netice itibarıyla boşanmanın malî yansımalarının hukuka uygun şekilde çözümlenmesi, yalnızca usulî bilgi değil, aynı zamanda teknik ve stratejik bir dava takibi gerektirir.

Kişisel ve edinilmiş malların ayrımının yapılması: Tarafların malvarlığı unsurları tek tek incelenerek, hangilerinin edinilmiş mal hangilerinin kişisel mal sayılacağı yönünde hukuki mütalaa hazırlanır; miras, bağış veya kişisel kullanım amacıyla edinilmiş malların tasfiye dışı bırakılması için delil toplanır ve yargılamaya esas olacak şekilde ayrım yapılır. Kişisel ve edinilmiş malların ayrımı, mal rejiminin tasfiyesi sürecinin temelini teşkil eden ve neticesi itibarıyla tarafların alacak haklarını doğrudan etkileyen hukukî bir inceleme alanıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 219. ve 220. maddelerinde “edinilmiş mallar” sayılmış olup; eşlerin evlilik birliği içerisinde elde ettikleri ücretler, sosyal güvenlik ödemeleri, çalışma karşılığı elde edilen gelirler, işletme kazançları ve birlikte edinilen mallar bu kapsama girmektedir. Buna karşılık 220. madde ile tanımlanan “kişisel mallar” ise evlenmeden önceki malvarlığı, miras ve bağış yoluyla elde edilen malvarlığı unsurları, manevi tazminat alacakları ve kişisel kullanım eşyalarıdır. Bu ayrımın doğru yapılabilmesi için hukukî değerlendirme kadar fiilî durumun da detaylıca tetkik edilmesi gerekir. Misal olarak, bir malın tapuda sadece bir eş adına kayıtlı olması onun kişisel mal sayılmasına yetmemekte; mülkiyetin kaynağı, iktisap şekli ve tasarruf biçimi göz önüne alınarak değerlendirme yapılmaktadır. Uygulamada, taraflar arasında genellikle “kimin malı?” sorusu, edinilmiş mal ve kişisel mal ayrımı yapılmadan doğrudan cevaplanmak istenmekte; bu da mülkiyet hakkı ile paylaşım hakkı arasındaki farkın göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Bu itibarla, bir malvarlığı unsurunun hangi kategoriye dâhil olduğunun tespiti, uzmanlık gerektiren bir süreci ifade eder. Hukuk bürosunca bu kapsamda müvekkilin malvarlığına dair belgeleri (tapu kayıtları, banka hesap dökümleri, fatura ve sözleşmeler gibi) titizlikle toplanarak hukuki değerlendirme yapılır. Miras veya bağış yoluyla elde edilen malların tasfiyeye dahil edilmemesi için ispat külfeti altına girilir, gerektiğinde tanık deliline de başvurularak somut olay bazında kişisel mal savunması yapılır. Mahkemenin kararını verirken esas alacağı bu ayrım, yalnızca maddî hakları değil, aynı zamanda taraflar arasındaki adalet terazisini de doğrudan etkilemektedir.

Katkı payı alacağı ve değer artış payı davalarının açılması ve takibi: Eşin diğer eşin adına kayıtlı malvarlığına doğrudan veya dolaylı katkıda bulunduğu durumlarda, bu katkının parasal karşılığının alınması amacıyla katkı payı ve/veya değer artış payı alacağı davaları ikame edilir; hesaplamalar bilirkişi raporlarına dayandırılarak, müvekkilin mali hakları korunur. Katkı payı alacağı ve değer artış payı davaları, mal rejimi sona erdikten sonra eşlerden birinin, diğer eşin adına kayıtlı bir malvarlığı unsuruna doğrudan ya da dolaylı olarak yaptığı katkının karşılığını talep etmesi amacıyla açılan tazminat niteliğindeki alacak davalarıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 227. ve devamı maddelerinde düzenlenen bu davalar, edinilmiş mallara katılma rejimi kapsamında özellikle evlilik süresince bir eşin diğer eş adına kayıtlı bir taşınmazın alımına, inşasına veya değerinin artmasına katkı sağladığı hâllerde gündeme gelir. Söz konusu katkı; nakdî olabileceği gibi emek, zaman, beceri gibi gayrî nakdî şekillerde de olabilir. Önemli olan, bu katkının somut biçimde ispat edilebilmesi ve katkının malın değerine etkisinin hukuken ortaya konulabilmesidir. Dava sürecinde katkı veya değer artışı miktarının belirlenmesi teknik bir hesaplamayı gerektirir. Bu nedenle, bilirkişi incelemesine başvurularak, malın evlilik süresi boyunca kazandığı değer artışı tespit edilir ve bu artış oranında katkı sahibinin alacağı hesaplanır. Katkı payı alacağı, mal rejiminin tasfiyesi davasından bağımsız olarak ileri sürülebileceği gibi, tasfiye davası içinde talep edilerek birlikte görülebilir. Değer artış payı ise malvarlığı değerinin zamanla artmasına eşin katkısının bulunması hâlinde gündeme gelir.

Mal kaçırma iddialarına karşı tedbir kararı alınması: Eşlerden birinin tasfiye sürecine girmeden önce malvarlığını devretmesi veya muvazaalı işlemler yapması hâlinde, mahkemeden ihtiyati tedbir kararı alınarak mal kaçırma girişimleri önlenir; bu sayede yargılamanın sonunda alınacak kararın icrası koruma altına alınmış olur. Mal rejimi tasfiyesine ilişkin davalarda sıklıkla karşılaşılan sorunlardan biri, eşlerden birinin boşanma veya tasfiye sürecine girilmeden önce malvarlığına ilişkin devralar yaparak mallarını üçüncü kişilere aktarması, başka deyişle mal kaçırma teşebbüsünde bulunmasıdır. Bu durum, çoğu zaman muvazaalı işlemlerle (örneğin yakın akraba ya da güvendiği kişilere satış veya bağış gibi gösterilen işlemlerle) gerçekleştirilmekte ve gerçekte tasarruf yetkisinin el değiştirmediği bu işlemlerle malvarlığı davaya konu olmaktan çıkarılmak istenmektedir. Türk Hukuku'nda bu tür kötü niyetli davranışlara karşı ihtiyati tedbir kurumu devreye girmekte; eşin dava açılmadan ya da dava sürecinde malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunmasının önlenmesi adına mahkemeden taşınmazlar üzerine tedbir şerhi konulması, banka hesaplarına bloke konulması gibi koruyucu tedbirler talep edilebilmektedir. İhtiyati tedbir kararı, hem usul hukuku hem de maddi hukuk bakımından mühim bir koruma aracıdır; zira bu yolla tasfiye sonunda hükmedilecek alacağın fiilen tahsili güvence altına alınır ve icra edilebilirlik riske atılmadan korunmuş olur. Bu süreçte hukuk bürosu, müvekkilin malvarlığına ilişkin bilgi ve belgeleri titizlikle toplayarak, mal kaçırma şüphesini somutlaştıran delillerle birlikte mahkemeye başvurur ve ihtiyati tedbir talebinde bulunur. Mahkeme tarafından verilen tedbir kararı tapu siciline, ticaret siciline veya ilgili bankalara bildirilerek icrası sağlanır. Böylece, karşı tarafın kötü niyetli eylemleri henüz gerçekleşmeden önlenmiş, müvekkilin haklarının zayi olması riski bertaraf edilmiş olur. Özellikle yüksek değere sahip taşınmazlar ve işletmeler söz konusu olduğunda, tedbirin zamanında alınması davanın neticesi kadar önem taşımaktadır.

Miras yoluyla geçen malların mal rejimi dışında bırakılması: Mirasçılardan biri olan eşin, evlilik sürecinde miras yoluyla edindiği malların mal rejimi tasfiyesine dahil edilmemesi için gerekli hukukî başvurular yapılır; mirasın kişisel mal sayılması yönündeki doktrin ve içtihatlara dayanılarak dava veya savunma stratejisi geliştirilir. Türk Medeni Kanunu’nun 220. maddesi uyarınca, eşin miras yoluyla veya bağışlama suretiyle elde ettiği malvarlığı unsurları kişisel mal kabul edilmekte ve mal rejiminin tasfiyesinde paylaşım dışı tutulmaktadır. Bu hüküm, eşlerin evlilik süresince edindiği malların paylaşımında, adaletin sağlanması ve eşlerin kişisel haklarının korunması amacıyla getirilmiştir. Bu bağlamda, eşlerden birinin anne-baba, kardeş ya da diğer yakınlarından kalan taşınmazlar, banka mevduatları veya taşınır mallar, kural olarak tasfiye hesabına katılmaz. Ancak uygulamada, miras yoluyla edinilen malın edinilmiş mallarla karıştırılması, birlikte kullanılması veya değerinin birlikte artırılması gibi durumlar, söz konusu malın kişisel nitelik taşıyıp taşımadığı yönünde ihtilaflara sebep olabilmektedir. Bu tür durumlarda, mirasın kişisel mal sayılması yönündeki doktrin görüşleri ve Yargıtay içtihatları esas alınarak savunma ve dava stratejisi oluşturulur. Hukuk bürosu, müvekkilin adına kayıtlı miras malının kişisel niteliğini ispatlayabilmek için iktisap belgeleri, veraset ilamı, murisin ölüm belgeleri ve tapu kayıtları gibi delilleri mahkemeye sunar. Ayrıca, edinilmiş mallardan bu kişisel mala katkı yapıldığı iddiası varsa, katkının gerçekten var olup olmadığı ve katkı oranı teknik bilirkişi incelemesiyle belirlenir. Netice itibarıyla, mal rejiminin tasfiyesinde mirasla kazanılan malların hukuka aykırı biçimde paylaşım kapsamına alınmasının önüne geçilmesi, tarafların müktesep haklarının korunması bakımından zaruridir. Bu itibarla, mirasın mâhiyeti itibarıyla kişisel mal olduğunun ispatı, tasfiye sürecinde yüksek derecede özen ve hukukî yetkinlik gerektirir.

Malvarlığı tespiti için araştırma ve bilirkişi incelemesi yaptırılması: Mal rejimi tasfiyesi davası kapsamında, tarafların gizlediği veya beyan etmediği malların tespiti için malvarlığı araştırması yapılır, banka kayıtları, tapu verileri ve sicil belgeleri toplanır; gerek görülmesi hâlinde mahkemece bilirkişi atanması sağlanarak malın gerçek değeri ve edinilme şekli ortaya konur. Mal rejiminin tasfiyesi davalarında, eşlerden birinin malvarlığını eksik bildirmesi veya kasıtlı olarak gizlemesi hâlinde, mal paylaşımı adalet ilkesine aykırı bir şekilde sonuçlanabilir. Bu sebeple, mal rejiminin sağlıklı bir şekilde tasfiye edilebilmesi için tarafların evlilik süresince edindiği tüm malvarlığı unsurlarının eksiksiz şekilde tespit edilmesi gerekir. Hukuk bürosu bu kapsamda, tapu sicil kayıtları, taşıt kayıtları, ticaret sicili belgeleri, banka hesap hareketleri, SGK hizmet dökümleri gibi birçok kaynaktan müvekkilin ve karşı tarafın malvarlığına ilişkin detaylı araştırmalar yapar. Böylece, tarafların üzerine kayıtlı olmayan ancak fiilen tasarruf ettikleri ya da üçüncü kişiler nezdinde muvazaalı işlemlerle gizlenmiş olan malvarlıkları dahi tespit edilerek dava sürecine dahil edilebilir. Ayrıca, edinilmiş bir malın ne zaman, hangi kaynakla ve nasıl edinildiğinin belirlenmesi; malın kişisel mi yoksa edinilmiş mi olduğunun saptanması ve değerinin tespiti gibi teknik konular, mahkemece atanacak bilirkişi marifetiyle incelenir. Bilirkişi raporları sayesinde, malın değerinde evlilik süresince gerçekleşen artış, yapılan katkılar ve fiilî kullanıma ilişkin teknik veriler ortaya konur. Bilhassa karmaşık mali işlemler, işletme faaliyetleri, inşaat veya gayrimenkul yatırımları söz konusuysa bu incelemeler davanın kaderini doğrudan etkileyebilir. Hâliyle, müvekkilin hak kaybına uğramaması için malvarlığı tespiti süreci titizlikle yürütülmeli; bilirkişi raporlarının hukuka ve maddi vakıaya uygunluğu denetlenerek gerektiğinde ek rapor ya da itiraz yoluna başvurulmalıdır. Bu süreç, mal rejiminin adil ve doğru biçimde tasfiye edilmesinin hukukî güvencesidir.

Mal rejiminin tasfiyesine dair hükmün icrası ve mal paylaşımı sürecinin yürütülmesi: Mal rejimi tasfiyesi sonucunda alınan ilâmın icra dairesinde takibi sağlanır; tapu sicil müdürlüğünde mülkiyet değişiklikleri gerçekleştirilir ve hak edilen parasal alacaklar için borçlu eşe karşı cebri icra işlemleri başlatılır; müvekkilin haklarının tahsili temin edilir. Mal rejiminin tasfiyesi sonucunda mahkemece verilen karar, hükmün kesinleşmesinin ardından ilâm niteliği kazanır ve bu kararın gereklerinin yerine getirilmesi süreci icra takibi ile yürütülür. Taraflar arasında paylaşılması gereken taşınmazlar varsa, bu taşınmazlara dair tapu iptal ve tescil işlemleri, tapu sicil müdürlüğü nezdinde mahkeme kararı doğrultusunda gerçekleştirilir. İcra ve İflas Hukuku çerçevesinde ilâma dayalı takip başlatılarak, borçlu eşin paylaşım kararına uymaması hâlinde cebri icra yolu ile mülkiyet devri sağlanabilir. Hukuk bürosu bu süreçte, ilâmın infazına yönelik işlemleri takip eder, gerekli talep ve yazışmaları hazırlar, icra müdürlüğü ile tapu idaresi arasındaki koordinasyonu sağlayarak müvekkilin malvarlığı hakkının fiilen elde edilmesini temin eder. Ayrıca mal rejimi tasfiyesi neticesinde müvekkilin lehine hükmedilen parasal alacaklar için de, borçlu eşin taşınır ve taşınmaz malvarlığına haciz uygulanarak tahsil süreci başlatılır. Bu kapsamda bankadaki hesaplara, taşınır araçlara, kira gelirlerine ve üçüncü kişilerdeki alacaklara haciz işlemi tatbik edilebilir. Uygulamada sıklıkla borçlu eşin mal kaçırma veya ödeme yapmaktan imtina etme çabalarıyla karşılaşıldığından, ilâmın icrasının titizlikle ve hızlıca yapılması büyük önem taşır. Hukuk bürosu tarafından yürütülen bu süreç, yalnızca alacağın tahsiliyle sınırlı olmayıp, aynı zamanda müvekkilin hak ve menfaatlerinin zarara uğramasını önlemeye yöneliktir. Netice itibarıyla, mahkeme kararıyla kazanılmış hakların fiilen elde edilebilmesi, icra hukuku bilgisinin ve uygulama pratiğinin bütüncül şekilde kullanılmasıyla mümkündür.

İstanbul'da olan Avukat Tolga Ersoy Hukuk Bürosu tüzel kişiliklere ve şahıslara hukuki hizmet vermektedir. Ağırlıklı olarak Ceza Hukuku alanında Ağır Ceza Avukatı olarak çalışmakta birlikte, Aile Hukuku ve Tazminat Hukuku başta olmak üzere hukukun birçok alanlarında Avukatlık hizmeti sunmaktadır.