Anasaya Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru: Sık Sorulan Sorular

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru, temel hak ve özgürlüklerin kamu gücü tarafından ihlâl edildiği iddiasıyla, iç hukuk yolları tüketildikten sonra başvurulabilen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla uyumlu biçimde gelişen, anayasal denetimi birey merkezli hâle getiren, mahkemelerin kararlarını etkileyebilen, hukuk düzeni içinde hak arama yollarının etkinliğini artıran, usul ve şekil şartlarına sıkı sıkıya bağlı, bağlayıcılığı anayasal normlarla güvence altına alınmış, ancak yalnızca anayasal düzeyde korunan hakların ihlâli hâlinde başvurulabilecek olağanüstü bir hukukî yoldur.

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru, temel hak ve özgürlüklerin ihlâli iddialarının hukukî yollardan denetlenebilmesi amacıyla iç hukukta tanınan olağanüstü bir hak arama yoludur ve bireyin, hakikaten etkili bir hukukî korumaya erişimini temin etmek maksadıyla, kamu gücü tarafından gerçekleştirilen müdahalelerin, anayasal normlara uygunluk bakımından denetlenmesini sağlayan özgün bir mekanizmadır; bu bağlamda, temel hakların korunmasında etkili bir işlev üstlenen bireysel başvuru yolu, hem iç hukuk yollarının tüketilmesini gerektirmesi hem de uluslararası insan hakları standartlarına uygunluğu açısından önemli bir güvencedir. Bireysel başvuru yolunun müesses hâle gelmesi, Anayasa Mahkemesi’nin sadece norm denetimi yapan bir kurum olmaktan çıkıp, bireylerin somut mağduriyetlerine müdahale edebilen aktif bir yargı merci hâline dönüşmesini temin etmiştir. Bu müessesenin, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarıyla uyumlu gelişim göstermesi, Türk hukuk sistemine entegre edilen insan hakları anlayışının bir tezahürüdür. Şöyle ki, AİHM kararlarında öngörülen ihlâl türlerinin, Anayasa Mahkemesi’nce de müteaddiden dikkate alındığı ve içtihatlara tevilen yansıtıldığı müşahede olunmaktadır.

Peki, bireysel başvuru yolu neden sadece temel hak ve özgürlüklerin ihlâli hâlinde kullanılabilir ve her hukukî uyuşmazlık bu kapsamda değerlendirilebilir mi? Bu soruya verilecek cevapta, başvurunun sadece Anayasa ile güvence altına alınmış hakların kamu gücü tarafından ihlâli hâlinde yapılabileceği, bu nedenle özel hukuk uyuşmazlıklarının genel itibarıyla bu yolun kapsamı dışında kaldığı hususu izahtan varestedir. Bu sınırlama, hem hukukî sistemin istikrarı hem de mahkemenin görev alanının belirginliği açısından elzemdir.

Başvurunun kabul edilebilirliği bakımından getirilen sınırlamalar, usul hukuku açısından da mühimdir. Özellikle “mahkûmiyet kararı ile ortaya çıkan mağduriyetin devam etmesi” şartı, ceza hukukunda bireysel başvuruların yapı taşını teşkil eder. Hâliyle, ceza yargılamasında ortaya çıkan bazı hak ihlâllerinin, mahkemece verilen beraat kararına rağmen sona ermediği hâllerde, bireylerin bu müesseseden istifade etmesi mümkündür. Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri’nin ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamaları, bireysel başvurunun ancak iç hukuk yollarının tüketilmesini müteakip yapılabileceği yönündedir.

İkinci olarak şu soruya cevap aranmalıdır: Bireysel başvuru hakkının etkinliği, iç hukuk uygulayıcıları tarafından nasıl telâkki edilmelidir? Bu noktada, özellikle Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve mahkemeler tarafından bu kararlara uygun karar verilmesi gerekliliği, yargı bağımsızlığı mefhumu ile çatışmayan bir normatif yükümlülüktür. Aksi bir tahayyül, anayasal düzene ve hukukun üstünlüğüne aykırıdır. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi kararları yalnızca başvuran açısından değil, hukuk düzeni açısından da bağlayıcı mâhiyet taşımaktadır.

Başvurunun şekli unsurları, kararın bağlayıcılığı, hak ihlâli kararı verilmesi hâlinde yapılacak işlemler, ve bireysel başvuru kararlarının uygulanmasında ortaya çıkabilecek ihtilaflar konusunda gerek Anayasa Mahkemesi'nin gerekse AİHM'in tafsilâtla geliştirdiği içtihatlar, bireyin hukukî koruma arayışında önem arz etmektedir. Bu itibarla, bireysel başvuru müessesesi, yalnızca bir “son çare” değil, aynı zamanda iç hukukta bir hak arama disiplini olarak telakki edilmelidir.

Bireysel başvuru hakkı, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini koruma altına alan müstesna bir mekanizma olmakla birlikte, hukuki açıdan doğru yapılandırılmayan başvuruların reddedilme ihtimali göz ardı edilmemelidir. Bu bakımdan, karmaşık hukukî mülahazaları içeren başvuru sürecinin tetkik edilmesi ve gerekli ilâm ve belgelerin sunulması, uzmanlık gerektiren bir süreci zorunlu kılmaktadır. Dolaylı olarak ifade etmek gerekirse, ceza yargılamasında yaşanan temel hak ihlâllerinin doğru teşhis edilerek bireysel başvuruya konu edilmesi, ancak hukukî donanıma sahip bir desteğin varlığıyla daha sağlıklı ve etkili hâle gelmektedir.

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı hangi hâllerde kullanılabilir?

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı, yalnızca Anayasa ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin kamu gücü tarafından, bir idarî işlem, eylem ya da yargı kararı vasıtasıyla ihlâli hâlinde kullanılabilir. Bu başvuru yolu, hâliyle genel nitelikli hukukî uyuşmazlıkların değil, anayasal düzeyde korunan hakların ihlâl edildiği iddialarının mücerret yargısal denetimi için öngörülmüştür. Şöyle ki, başvurunun kabulü için hak ihlâlinin bireyin şahsî ve güncel bir menfaatini doğrudan etkileyen bir durumdan kaynaklanması gerekir. Başvuru, iç hukuk yolları tüketildikten sonra ve nihai kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde yapılmalıdır. Bu itibarla, başvuru süreci tafsilâtla tetkik edilmeli, hangi tür ihlâllerin başvuruya konu olabileceği bir hukuk bürosu nezdinde değerlendirilmeli ve gerekirse bir avukat vasıtasıyla şekli şartlar eksiksiz yerine getirilmelidir; bilâkis, eksik veya yanlış beyanlarla yapılan başvurular netice itibarıyla şekli nedenlerle reddedilebilir.

İç hukuk yollarının tüketilmesi ne anlama gelir?

Bireysel başvurunun kabul edilebilirliği için öngörülen en temel şartlardan biri, ihlâl iddiasına konu işlemin düzeltilebileceği tüm iç hukuk yollarının tüketilmesidir. Bu, müteaddiden başvuru yapılabilecek her türlü idarî ve yargısal yolun kullanılması gerektiği anlamına gelir. Misal olarak, bir ceza yargılamasında usul hatası yapıldığını iddia eden bir başvurucu, bu iddiayı önce istinaf ve temyiz mercilerine taşımalı, sonrasında bireysel başvuru yoluna gitmelidir. İç hukuk yollarının tüketilmesi, yalnızca hukuken öngörülmüş yolların değil, makul olarak etkili kabul edilen başvuru imkânlarının da kullanılması anlamına gelir. Lakin, bazı istisnaî hâllerde, yolların etkisiz olması yahut aşırı uzun sürmesi durumunda bu şartın aranmaması mümkündür. Bu mefhumun hukuki tetkiki, ekseriyetle hukuk bürosu desteğiyle yapılmalıdır; zira yanlış değerlendirme, sürecin tümünü geçersiz kılabilir.

Kimler Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunabilir?

Bireysel başvuru hakkı, yalnızca kamu gücü tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak mağdur edilen gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerine tanınmıştır. Kamu tüzel kişileri ve devlet kurumları bu haktan istifade edemezler, zira bu müessese bireyin devlete karşı korunması amacıyla düzenlenmiştir. Gerçek kişilerin vatandaşlık şartı aranmaksızın başvuruda bulunabilmeleri mümkündür; dolayısıyla Türkiye'de yerleşik olmayan yabancılar dahi başvuru hakkına sahiptir. Halbuki, şirketler gibi tüzel kişiler ancak mülkiyet hakkı, adil yargılanma hakkı gibi doğrudan etkilenebilecekleri haklar bakımından başvurabilir. Başvuru yapan kişinin “mağdur” sıfatına sahip olması gerekir; bu sıfatın hukuki mâhiyeti ise bireyin doğrudan etkilenmiş olması, teorik değil fiilî bir zarar görmesi anlamına gelir. Bu statüyle ilgili tereddüt hâlinde hukuk bürosu aracılığıyla yapılacak hukukî mülâhaza, hak kaybını önleyecek nitelikte olacaktır.

Başvuru süresi ne kadardır ve nasıl hesaplanır?

Bireysel başvuru, iç hukuk yollarının tüketildiği nihai kararın başvurucuya resmî şekilde tebliğ edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılmalıdır. Bu süre, hak düşürücü niteliktedir; dolayısıyla mücbir sebep hâli dışında uzatılması mümkün değildir. Bu çerçevede, süre hesabı yapılırken kararın tebliğ tarihi esas alınmalı, tebligat usulündeki eksiklikler ise ayrıca tetkik edilmelidir. Hâliyle, sürenin doğru tespiti büyük önem taşır ve bir hukuk bürosu tarafından yapılan başvuru hazırlığında bu tür usulî detaylar dikkate alınarak işlem tesis edilir. Avukat desteği alınmaksızın yapılan başvurularda sıklıkla süre aşımı nedeniyle başvurunun reddine karar verildiği müteaddiden görülmektedir. Bu itibarla, başvurunun şeklen geçerli olabilmesi için sürenin dikkatle takip edilmesi izahtan varestedir.

Hangi hak ihlâlleri bireysel başvuruya konu olabilir?

Bireysel başvuru yalnızca Anayasa’da yer alan ve Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları sözleşmelerince güvence altına alınan temel hakların kamu gücü eliyle ihlâli hâlinde mümkündür. Bu haklar arasında yaşama hakkı, işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, özel hayatın gizliliği, adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı ve ifade özgürlüğü gibi mühim mefhumlar yer alır. Şöyle ki, bu hakların ihlâli, yalnızca doğrudan etkilenme hâlinde değil, dolaylı biçimde de başvuru konusu olabilir. Lakin, özel hukuk kişileri arasında yaşanan uyuşmazlıklar yahut salt vicdanî rahatsızlıklara dayalı iddialar bu kapsamda telâkki olunmaz. Bir hukuk bürosu, başvurunun hangi hak ihlâline dayandığını belirlemek ve başvurunun muvaffakiyeti için gereken anayasal çerçeveyi çizmek bakımından mühim katkı sağlar. Bilâkis, hukuka aykırı ama anayasal düzeyde korunmayan haklar açısından yapılan başvuruların reddi mukadderdir.

Anayasa Mahkemesi başvuruyu incelerken hangi ölçütleri esas alır?

Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruları değerlendirirken iki aşamalı bir tetkik yürütür: Öncelikle başvurunun kabul edilebilirlik şartlarına uygun olup olmadığını inceler; sonrasında ise esasa girerek bir hak ihlâli bulunup bulunmadığını değerlendirir. Bu süreçte, AİHM içtihatları ve önceki mukarrerat dikkate alınır; zira uluslararası insan hakları normlarıyla uyumlu kararlar verilmesi, anayasal denetimin etkinliği açısından elzemdir. Başvurunun şekli eksiklikler veya açık dayanaktan yoksun olması hâlinde, esasa geçilmeksizin reddedilmesi mümkündür. Anayasa Mahkemesi’nin bu değerlendirme süreci, yalnızca hukukî değil aynı zamanda normatif mülâhazaları da içerdiğinden, başvurunun bir hukuk bürosu tarafından hazırlanması, başvurunun anayasal mefhumlarla uyumlu biçimde sunulması açısından büyük öneme sahiptir. Bu sayede, başvurunun başarıya ulaşma ihtimali artırılır.

Avukatla başvuru yapmak zorunlu mudur?

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunurken avukatla temsil zorunluluğu bulunmamakla birlikte, uygulamada başvuruların kabul edilebilirlik aşamasını geçmesi ve esastan incelenebilmesi için belirli bir hukukî yeterlilik gerektirdiği izahtan varestedir. Şöyle ki, başvurunun dayanağını teşkil eden hak ihlâlinin doğru tespiti, Anayasa’daki ilgili hükümle ilişkilendirilmesi, içtihatlarla uyumlu bir argümantasyon kurulması ve başvurunun şekil şartlarına eksiksiz biçimde riayet edilmesi, ciddi bir hukuk bilgisi ve deneyim gerektirir. Bu noktada bir hukuk bürosu nezdinde hazırlanacak başvuru dilekçesi, sürecin sağlam temellerle başlamasına olanak tanır. Bilhassa ceza yargılaması veya temel haklara dair karmaşık meselelerde, avukat marifetiyle yapılan başvurular, mahkeme nezdinde daha net ve anlaşılır bir hâl alır. Hâliyle, zorunluluk olmamakla birlikte, profesyonel destek alınması hakların korunması bakımından müspet sonuçlar doğurabilir.

Mahkemenin verdiği karar bağlayıcı mıdır?
Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bireysel başvuru kararları, yalnızca başvurucu açısından değil, aynı zamanda kararda adı geçen kamu kurumları bakımından da bağlayıcıdır. Bu bağlayıcılık, anayasal hukuk düzeninin bir gereği olup, 1982 Anayasası’nın açık hükümleri mucibince kararlara uyulması mecburiyetini doğurur. Kararın icra edilmemesi ya da gereğinin yerine getirilmemesi hâlinde yeni bir hak ihlâli doğabileceği gibi, AİHM nezdinde yapılacak başvurularda Türkiye aleyhine karar verilmesi ihtimali artar. Halbuki, kararların gerekçeleriyle birlikte idari veya yargısal merciler tarafından tevilen yerine getirilmesi, hem hukuk devleti ilkesine uygunluk sağlar hem de adalet sistemine olan güveni pekiştirir. Bu çerçevede, bir hukuk bürosu tarafından takip edilen sürecin sonunda, ilâmın uygulamasının izlenmesi ve gerektiğinde hukuki girişimlerde bulunulması mümkündür. Bu yönüyle kararların bağlayıcılığı yalnızca teorik değil, uygulamada da etkili bir mefhumdur.

Anayasa Mahkemesi’nin ihlâl kararı vermesi ne gibi sonuçlar doğurur?
Anayasa Mahkemesi, bir bireysel başvuru neticesinde hak ihlâli tespit ettiğinde, ilgili kamu kurumuna bu ihlâlin ortadan kaldırılması yönünde gereğini yerine getirme yükümlülüğü yükler. Bu durum, genellikle yeniden yargılama yapılması, işlemin iptali ya da başvurucunun maddi veya manevi zarara uğramışsa tazminat ödenmesi şeklinde sonuçlanır. Bu kararlar, doğrudan bir yaptırım etkisi taşımasa da, bağlayıcı nitelikleri nedeniyle kurumlar açısından uygulanması gereken ilkelerdir. Bu noktada, hukuk bürosu aracılığıyla yapılan takip sayesinde, kararın gereğinin yerine getirilip getirilmediği müteaddiden izlenebilir ve ihlâlin sürmesi hâlinde yeniden başvuru ya da idari girişimler gerçekleştirilebilir. Avukat desteğiyle yürütülen süreçte, Anayasa Mahkemesi’nin kararının tafsilâtla tetkiki yapılır, uygulama yönüyle doğabilecek her türlü ihtilafa karşı hazırlıklı olunarak müvekkilin haklarının korunması temin edilir. Bu bağlamda, kararın uygulama süreci başlı başına bir hukukî süreçtir ve bu sürecin başarıyla sonuçlandırılması için profesyonel yardım kaçınılmazdır.

Başvurunun reddedilmesi hâlinde başka bir yola başvurulabilir mi?
Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuru reddedildiğinde, artık iç hukuk yolları tükenmiş sayıldığından başvurucu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurma imkânına sahiptir. Ancak bu başvuru, yalnızca Anayasa Mahkemesi’nin esasa girip karar verdiği ve tüm usul şartlarının doğru şekilde yerine getirildiği durumlar için anlam ifade eder; şekli eksiklik veya başvurunun süresi içinde yapılmaması hâlinde AİHM başvuruyu kabul etmeyecektir. Bu mefhumun hakikatine binaen, bireysel başvurunun en başından itibaren hukuk bürosu tarafından yapılması, sürecin ilerleyen aşamalarında da başvurucunun uluslararası düzeyde korunmasını sağlar. Avukat marifetiyle hazırlanan dilekçelerin hem Anayasa Mahkemesi içtihatlarına uygun biçimde yapılandırılması hem de AİHM standartlarına uygunluk göstermesi, netice itibarıyla bireyin haklarının daha güçlü bir şekilde savunulmasına imkân tanır. Bu itibarla, başvurunun reddi, her zaman son çare anlamına gelmez; bilâkis, yeni bir uluslararası sürecin başlangıcı olabilir.

AİHM, temel hak ihlallerine karşı son başvuru merciidir.


Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru

İstanbul'da olan Avukat Tolga Ersoy Hukuk Bürosu tüzel kişiliklere ve şahıslara hukuki hizmet vermektedir. Ağırlıklı olarak Ceza Hukuku alanında Ağır Ceza Avukatı olarak çalışmakta birlikte, Aile Hukuku ve Tazminat Hukuku başta olmak üzere hukukun birçok alanlarında Avukatlık hizmeti sunmaktadır.