Tazminat Hukuku

Tazminat hukuku, haksız fiil, sözleşmeye aykırılık veya sebepsiz zenginleşme gibi hukuka aykırı fiiller neticesinde meydana gelen maddi ya da manevi zararların, kusur ve illiyet bağı esas alınarak zarar verenden alınarak giderilmesini amaçlayan, bireyin şahsiyetini, malvarlığını ve hukuki güvenliğini korumaya yönelik, yargı mercilerince hakkaniyet, ölçülülük ve hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde uygulanan özel hukuk disiplinidir.

Tazminat hukuku, özel hukuk içerisinde yer alan ve zarar gören kişinin zararının giderilmesini konu alan mühim bir disiplindir. Bu alan, hem bireylerin özel menfaatlerini koruma altına almakta hem de hukuk düzeninin bütünlüğünü temin etmektedir. Bu itibarla, zararın tazmini müessesesi, hukuk sistemimizde bilhassa haksız fiil, sözleşmeye aykırılık ve sebepsiz zenginleşme gibi müesseselere dayanmaktadır.

Tazminat hukukunun temelini teşkil eden unsur, zarar kavramının mefhumudur. Bir kimsenin malvarlığında veya şahsiyetinde meydana gelen eksilme, hukuka aykırı ve kusurlu bir fiilden kaynaklandığında, zarar görenin tazminat talep etmesi mümkündür. Hâliyle, zarar ve illiyet bağı bu süreçte izahtan varestedir. Zararın maddi ya da manevi nitelikte olması, talep edilebilecek tazminatın türünü tayin eder.

Zararın telâfisi amacıyla başvurulan tazminat talebi, ya maddi zarar ya da manevi zarar başlığı altında şekillenir. Maddi zararlar; tedavi giderleri, iş gücü kaybı, kazanç kaybı gibi ekonomik değerler üzerinden hesaplanır. Buna mukabilinde manevi zarar, daha soyut, kişilik haklarına tecavüz hallerinde gündeme gelir. Misal olarak, bir trafik kazasında beden bütünlüğü zarar gören bir kimse hem maddi hem de manevi tazminat talebinde bulunabilir.

Burada şu soru anlamlı olacaktır: Her zarar tazminat doğurur mu? Bu soruya hukuk düzeni net bir cevap verir: Hayır. Her zarar tazminat sorumluluğu doğurmaz; zararın hukuka aykırı ve kusurlu bir fiilden kaynaklanması gerekir. Hukuki bağlamda bu şartlar oluşmadığı hâlde, zarar görenin tazminat talebinde bulunması mümkün değildir.

Hukukumuzda tazminatın belirlenmesinde hâkimin takdir yetkisi büyüktür. Hâkim, zararın meydana geliş biçimi, failin kusur derecesi ve tarafların sosyal, ekonomik durumlarını mülâhaza ederek hakkaniyete uygun bir tazminata hükmeder. Hükmünce verilen bu kararlar, özellikle Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri nezdinde temyiz edilmekte ve bu surette içtihatlar oluşmaktadır.

Anayasa Mahkemesi kararlarında da tazminat hakkının, adil yargılanma hakkı ve mülkiyet hakkı ile sıkı sıkıya ilişkili olduğu telâkki edilmektedir. Mülkiyet hakkının ihlali hâlinde verilen manevi tazminatlar, yalnızca mağduriyeti gidermekle kalmayıp, hukuk devletinin tesisi açısından da büyük ehemmiyet taşımaktadır. Bu durum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında da tebarüz etmiş olup, devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında değerlendirilmiştir.

Yargıtay içtihatlarında ekseriyetle şu müstakar prensibe yer verilmektedir: Tazminat miktarı, zarar görenin uğradığı zararla orantılı olmalıdır; ne ifrat ne de tefrit söz konusudur. Bu yönüyle, hakkaniyet ve makuliyet ilkeleri tetkik edilerek tazminat takdir edilmektedir. Yüksek Mahkeme kararlarında, bilhassa manevi tazminatın sembolik bir anlam taşıdığı vurgulanmakta ve kişilik değerlerinin korunması öncelenmektedir.

Tazminat hukukunun uygulama alanı geniştir. İş kazaları, trafik kazaları, doktor hataları, iftira, haksız gözaltı ve tutuklama gibi pek çok alanda tazminat talepleri gündeme gelmektedir. Bu bağlamda, zararın ve failin durumunun tafsilâtla değerlendirilmesi icap eder. Aksi hâlde, adil bir sonuç elde edilmesi tahayyül dahi edilemez. Şöyle ki, bir iş kazasında işverenin gerekli tedbirleri almaması hâlinde, kusur oranı yüksek bulunur ve tazminatın kapsamı artar. Halbuki, zararın tamamen işçinin ağır kusurundan kaynaklandığı durumlarda işverenin sorumluluğu azalır yahut tamamen ortadan kalkar. Bu noktada illiyet bağı kavramı, zararın doğrudan fiil ile bağlantısını kurmak bakımından esas alınır.

Sözleşmeye aykırılık hâlinde gündeme gelen tazminat taleplerinde ise borcun ifa edilmemesi veya gereği gibi ifa edilmemesi neticesinde zarar meydana gelmiş olmalıdır. Burada da zarar görenin zararı minimize etme yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi hâlde, failin mükellefiyeti sınırlı tutulur. Tazminatın miktarı belirlenirken, hâkimin değerlendirmesi mucibince somut olayın özellikleri dikkate alınır.

Şu husus da önem arz eder: Manevi tazminatın hesaplanmasında belirli bir ölçüt var mıdır? Bu sorunun cevabı, içtihatlarla şekillenen ölçülülük ve yerindelik ilkelerinde saklıdır. Her ne kadar maddi zararda belirli rakamlar esas alınsa da, manevi tazminatta hâkim geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da bu takdir yetkisi tanınmakta, ancak aşırıya kaçılması hâlinde eleştiriye açık hâle gelmektedir.

Türk Borçlar Hukuku kapsamında, haksız fiil sorumluluğu müessesesi, tazminat hukukunun temel yapı taşlarından biridir. Haksız fiil hâlinde kusur, zarar ve illiyet bağının birlikte gerçekleşmesi şarttır. Bunlardan herhangi birinin eksikliği hâlinde tazminat sorumluluğu doğmaz. Bu üçlü yapı, tazminat hukukunun ana omurgasını teşkil eder.

Zamanaşımı süresi de tazminat hukukunda dikkate değer bir meseledir. Haksız fiilden kaynaklanan talepler genellikle iki yıl içerisinde ileri sürülmelidir. Lakin zararın ve failin daha sonra öğrenilmesi hâlinde bu süre yeniden başlar. Hukukî güvenliğin sağlanması açısından zamanaşımı hükümleri titizlikle uygulanmalıdır.

Bölge Adliye Mahkemeleri, ilk derece mahkemelerinin kararlarını tetkik ederek hem maddi hem de hukuki denetim yapmaktadır. Bu aşamada, verilen kararların hukuka uygunluk denetimi yapılırken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi normlarına aykırılık bulunup bulunmadığı da değerlendirilmektedir. Bu yönüyle ikincil yargı mekanizması, hukuk devletinin işlerliğini sağlayan bir filtre vazifesi görmektedir.

Zarar görenin tazminat davası açması hâlinde, ispat yükü ekseriyetle davacı üzerindedir. Bu bağlamda, zarar, zarar ile fiil arasındaki illiyet bağı ve failin kusuru davacı tarafından ispat edilmelidir. Bilâkis, ispat yükü yer değiştirmezse, mahkemece talep reddedilir. Bu sebeple, delil toplama süreci tazminat hukukunda büyük önem arz eder.

Yargılama sonunda verilen ilâm, yalnızca taraflar bakımından değil, içtihat teşekkülü açısından da ehemmiyet arz eder. Zira kararlar, benzer uyuşmazlıklarda yol gösterici nitelik taşımaktadır. Bu itibarla, tazminat hukukunda verilen kararlar, yalnızca somut olayın çözümünü değil, aynı zamanda genel hukuk düzeninin sürekliliğini sağlamaktadır.

Tazminat hukuku yalnızca zararların giderilmesini değil, aynı zamanda toplumsal barışın teminini de hedefleyen bir disiplindir. Özellikle ceza hukukuna temas eden tazminat uyuşmazlıklarında, sürecin doğru yürütülmesi büyük önem arz eder. Bu tür durumlarda hukuki destek almak, yalnızca teknik bilgi ihtiyacından kaynaklanmaz; aynı zamanda zarar görenin süreci doğru yönetmesi, haklarını etkin şekilde araması ve olası mağduriyetlerin önlenmesi açısından da elzemdir. Dolaylı da olsa, bu bağlamda nitelikli hukuki yönlendirmeye duyulan ihtiyaç, inkâr edilemeyecek bir hakikattir.

Tazminat Hukuku bağlamında, büromuzca sunulan hukuki hizmetler şu şekildedir:

Gerçek kişilerin ve tüzel kişilerin (limited ve anonim şirketler, dernekler, vakıflar ve kurumların) kişilik haklarının ihlalinden kaynaklanan maddi tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Kişilik haklarının maddi boyutta ihlali, çoğu kez ekonomik zararla neticelenen bir süreci beraberinde getirir; bu durum, özel hukukta haksız fiil hükümleri uyarınca tazminat sorumluluğunu doğurur. Şöyle ki, bir işletmenin ticari itibarına zarar veren asılsız beyanlar, satış kaybına veya müşteri kaybına sebebiyet verebilir. Hukuk bürosu nezdinde açılan bu tür maddi tazminat davalarında, zarar ile fiil arasında illiyet bağının kurulması zaruridir. Bölge Adliye Mahkemeleri ile Yargıtay kararlarında, bu tür zararların tafsilâtla hesaplanarak tazminat miktarının belirlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında ise mülkiyet hakkı ile kişilik hakkının korunmasının birbirinden ayrılmaz olduğu telâkki edilmektedir.

Gerçek kişilerin ve tüzel kişilerin (limited ve anonim şirketler, dernekler, vakıflar ve kurumların) kişilik haklarının ihlalinden kaynaklanan manevi tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Manevi tazminat davaları, bilhâssa kişilik değerlerinin soyut boyutuna yönelik saldırılar neticesinde gündeme gelir. Gerçek yahut tüzel kişilerin onur, saygınlık ve itibar gibi mefhumları, kamuoyunda oluşan olumsuz algılarla zedelenmişse, hukuk düzeni bu zararın telâfisi için manevi tazminat yolunu öngörür. Hâkimler, manevi zararların varlığını hâliyle somut delillerle değil, olayın mâhiyetini dikkate alarak takdir eder. Anayasa Mahkemesi kararlarında, manevi zararların giderilmesinin ifade özgürlüğü ile kişilik hakkı arasında kurulan hassas dengeye dayalı olduğu vurgulanmakta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise söz konusu dengenin ihlali hâlinde devletin pozitif yükümlülüğünü hatırlatmaktadır.

Gerçek kişilerin ve tüzel kişilerin (limited ve anonim şirketler, dernekler ve vakıfların) kişilik haklarının ihlalinden kaynaklanan ceza davalarının ikamesi ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi:
Kişilik haklarına yönelik saldırılar yalnızca özel hukuk kapsamında değil, ceza hukuku çerçevesinde de mütalaa edilmektedir. Hakaret, iftira, özel hayatın gizliliğini ihlal gibi fiiller, Türk Ceza Mevzuatı uyarınca suç teşkil etmektedir. Bu hâlde ikame edilen ceza davaları, yalnızca cezalandırıcı değil, aynı zamanda ihlalin tespitine yönelik fonksiyon icra eder. Ceza davalarının tetkiki, çoğu zaman tazminat davalarına da ışık tutar. Bölge Adliye Mahkemesi içtihatlarında, ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesi yargılamasında delil olarak kullanılabileceği belirtilmiş, Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kararlarında ise etkili yargı yolu sağlanmadığı hâllerde müeyyideye hükmedilmiştir.

Beden tamlığının ihlalinden kaynaklanan maddi tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Beden bütünlüğünün ihlali hâlinde uğranılan ekonomik zararlar, tedavi giderleri, geçici ya da kalıcı iş göremezlik, destekten yoksun kalma gibi unsurlarla hesaplanarak maddi tazminat kapsamına alınır. Bu tür davalar, genellikle trafik kazası, iş kazası veya tıbbi müdahale sonucu ortaya çıkar. Zarara uğrayanın zararını ispat etmesi hâlinde, tazminat miktarı, hâkimin takdiri doğrultusunda hükmünce belirlenir. Yargıtay içtihatlarında, tıbbi hata neticesinde beden bütünlüğü zarar gören kişilere ödenecek tazminatın kapsamı tafsilâtla değerlendirilmiş; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise fiziksel bütünlüğün dokunulmazlığını temel insan hakkı olarak telâkki etmiştir.

Beden tamlığının ihlalinden kaynaklanan manevi tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Kişinin fiziksel varlığında meydana gelen zararlar, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik etkilerle de sonuçlanabilir. Bu hâlde, beden tamlığının ihlali nedeniyle manevi tazminat davası açılarak, mağdurun yaşadığı elem ve ızdırap kısmen de olsa giderilmeye çalışılır. Manevi zararın takdirinde hâkim, olayın oluş şekli, kalıcı etkiler ve tarafların sosyal durumu gibi kriterleri mülâhaza eder. Yüksek Mahkeme kararlarında, özellikle kalıcı sakatlık ve yaşamsal fonksiyon kaybı hâllerinde yüksek manevi tazminata hükmedildiği görülmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da insan onurunun ihlali hâlinde devletin etkili telafi imkânı sunmasını gerekli kılmıştır.

Beden tamlığının ihlalinden kaynaklanan ceza davalarının ikamesi ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Kasten yaralama, taksirle yaralama ya da işkence gibi fiiller, beden tamlığını ihlal eden suçlar arasında yer alır ve ceza davası ikamesini gerektirir. Bu tür fiillerin cezai sorumluluğa bağlanması, yalnızca mağdurun değil, toplumun da hukuk güvenliğini temin eder. Hükmünce verilen ceza mahkemesi kararları, çoğu zaman tazminat taleplerine dayanak teşkil etmektedir. Anayasa Mahkemesi, etkili soruşturma yürütülmeyen yaralama olaylarında yaşam hakkı kapsamında ihlale hükmetmiş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise ağır fiziksel müdahalelerin işkence yasağına aykırılığını müteaddiden vurgulamıştır.

Haksız fiil temelinde maddi ve manevi tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Haksız fiil, hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla başkasına zarar verilmesi hâlinde gündeme gelir ve Türk Borçlar Mevzuatı kapsamında hem maddi hem de manevi tazminat taleplerini doğurur. Zarara uğrayan kişi, bu zararını ispatladığı takdirde, zarar veren kişiye karşı dava açarak tazminat talebinde bulunabilir. Yargıtay, bu tür davalarda illiyet bağının varlığına özel önem atfetmiş, Anayasa Mahkemesi ise etkili yargısal korunmanın sağlanmamasını adil yargılanma hakkı bağlamında değerlendirmiştir. Bu itibarla, haksız fiil temelli tazminat davaları, hukuk sistemimizde adaletin tesisi yönünden müstesna bir yere sahiptir.

Sebepsiz zenginleşme temelinde maddi ve manevi tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Bir kimsenin hukuken geçerli bir sebep olmaksızın malvarlığında artış sağlarken, diğerinin malvarlığında eksilme meydana gelmesi hâlinde sebepsiz zenginleşme söz konusu olur. Bu hâlde, zenginleşen kişi, edindiğini iade etmekle yükümlüdür. Hâliyle bu edim, çoğu zaman maddi tazminat şeklinde gündeme gelir; bilâkis, bazı hâllerde manevi zararlar da söz konusu olabilir. Yargıtay içtihatlarında, sebepsiz zenginleşmenin doğuracağı sonuçlar tafsilâtla ele alınmış, Anayasa Mahkemesi ise bu tür durumlarda etkin giderim yollarının sağlanmamasını mülkiyet hakkı ihlali olarak telâkki etmiştir.

Haksız tutuklama ve gözaltı nedeniyle tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Ceza yargılaması sürecinde kişilerin özgürlüğünün hukuka aykırı şekilde sınırlandırılması hâlinde, bu müdahalenin doğurduğu zararın giderilmesi amacıyla tazminat talep edilmesi mümkündür. Haksız tutuklama veya gözaltı nedeniyle açılan davalarda, zararın niteliği bilhâssa özgürlük ve güvenlik hakkı yönünden değerlendirilir. Hükmünce verilen kararlarla bireyin maddi ve manevi zararının karşılanması hedeflenirken, bu tür durumlar Anayasa Mahkemesi kararlarında “kişi özgürlüğü ve güvenliği” kapsamında telâkki edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da müteaddiden haksız tutuklamaya karşı etkili başvuru yollarının bulunmasını ve tazminatla giderimin sağlanmasını zorunlu görmektedir.

Trafik kazalarından kaynaklanan maddi tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Karayollarında meydana gelen kazalar neticesinde uğranılan zararlarda, zarar görenin malvarlığında oluşan eksilmeler, trafik sigortası kapsamında ve haksız fiil hükümleri çerçevesinde tazmin edilmektedir. Bu tür davalarda, kazanın oluş şekli, tarafların kusur oranı ve illiyet bağı, bilirkişi raporları ve trafik polis tutanakları ile tafsilâtla tetkik edilir. Bölge Adliye Mahkemesi kararları, zarar hesabında hakkaniyet ilkesinin gözetilmesini zaruri görürken, Yargıtay da, kazanın müsebbibine atfedilen kusur oranının tazminat miktarına doğrudan etki ettiğini müteaddiden belirtmiştir. Şöyle ki, kusur oranı belirlenmeden hüküm kurulması hâlinde, bozma kararı verilmesi mukarrerat hâline gelmiştir.

Trafik kazalarından kaynaklanan manevi tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Trafik kazaları, sadece fiziksel değil, psikolojik yıpranmalara da sebebiyet verdiğinden, zarar görenin veya yakınlarının manevi tazminat talep etmesi hukuken mümkün ve müstakar bir uygulamadır. Ölüm veya ağır yaralanma gibi hâllerde, yakın çevrenin yaşadığı elem, üzüntü ve ruhsal travmalar manevi zarar kapsamında değerlendirilmektedir. Yargı kararlarında bu tür tazminat taleplerinin takdirinde, olayın mâhiyeti ve tarafların sosyal durumu dikkate alınarak hükmünce değerlendirme yapılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, bu tür olaylarda bireylerin duygusal çöküntüsünü telâfi edecek uygun bir tazminat öngörülmemesini, yaşam hakkı ile özel hayata saygı hakkı bakımından ihlal olarak telâkki etmektedir.

İş kazalarından doğan tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: İş kazası nedeniyle işçinin beden tamlığı zarar görmüşse yahut yaşamını yitirmişse, işverenin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almamış olması hâlinde tazminat yükümlülüğü doğar. Bu hâl, hem Borçlar Mevzuatı hem de İş Hukuku çerçevesinde değerlendirilir. Hâkim, kazanın oluş şekli, işverenin kusur derecesi, işçinin katkı payı ve zararın kapsamı gibi unsurları mülâhaza ederek maddi ve manevi tazminata hükmeder. Yargıtay, bu gibi uyuşmazlıklarda işverenin kusurunun ispatı hâlinde yüksek miktarlı tazminatların gündeme gelebileceğini kabul etmekte; Anayasa Mahkemesi ise iş kazalarının etkin şekilde soruşturulmamasını yaşam hakkı ihlali olarak telâkki etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, devletin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini denetlememesi hâlinde pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediği görüşündedir.

Doktor hatalarından kaynaklanan tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Tıp alanında meydana gelen uygulama hataları, yani malpraktis vakaları, hastanın beden bütünlüğüne veya yaşamına zarar verdiği hâlde hukuki sorumluluk doğurur. Hekimin müdahalesinin tıp biliminin gereklerine aykırı, özensiz veya tedbirsiz olması hâlinde, zarar görenin maddi ve manevi tazminat talep etmesi mümkündür. Bu tür davalarda bilirkişi incelemesi ve uzman raporları, olayın tıbbi boyutunu açıklamak bakımından büyük ehemmiyet arz eder. Hâkim, zararın telâfisi amacıyla hakkaniyet ölçüsünde karar verir. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kararlarında, hekim hatalarının etkili soruşturulmamasını sağlık hakkı ve yaşam hakkı yönünden mülâhaza etmiş; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise malpraktis vakalarında tıbbi özensizliğin ihmal boyutuna ulaşması hâlinde devletin sorumluluğunu kabul etmiştir.

Boşanma nedeniyle uğranılan manevi zararlar için tazminat davası açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Aile birliğinin dağılması hâlinde, eşlerden birinin diğerine karşı ağır kusurlu davranışlarda bulunması, diğer eşin kişilik haklarının ihlaline sebep olur. Bu gibi hâllerde manevi tazminat talep edilmesi Türk Medeni Mevzuatı’nda açıkça düzenlenmiştir. Hakaret, aldatma, şiddet veya psikolojik baskı gibi eylemler, kusurlu eşe yüklenerek hâkim tarafından hükmünce tazminata karar verilir. Bölge Adliye Mahkemeleri bu tür uyuşmazlıklarda evliliğin süresi, olayların ağırlığı ve tarafların sosyal yapısını tafsilâtla tetkik etmekte; Yargıtay ise manevi tazminatın hem ceza hem de telafi niteliği taşıdığına işaret etmektedir. Anayasa Mahkemesi kararlarında ise, boşanma süreçlerinde kişilik haklarının korunmasının adil yargılama hakkı ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

Sözleşmeye aykırılıktan doğan tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Taraflar arasında kurulan sözleşmeler, borç doğuran hukuki işlemler arasında yer almakta olup, bu borçların gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde tazminat sorumluluğu gündeme gelir. Sözleşmeye aykırılık, bilhâssa ifa edilmemesi, geç ifa, ayıplı ifa gibi müteaddiden sebeplerle ortaya çıkabilir. Bu hâlde, zarar gören taraf, maddi ve gerektiğinde manevi tazminat talep edebilir. Yargı içtihatlarında, sözleşmenin mâhiyeti, aykırılığın ağırlığı ve zararın kapsamı tetkik edilerek karar verildiği görülmektedir. Bölge Adliye Mahkemeleri, tarafların sözleşme öncesi ve sonrası davranışlarını da mülâhaza ederek tazminatın belirlenmesinde hakkaniyet ölçüsünü esas almakta, Anayasa Mahkemesi ise sözleşmeden doğan sorumlulukların yerine getirilmemesi hâlinde başvuru yollarının etkili işletilmemesini mülkiyet hakkı ihlali olarak telâkki etmektedir.

İşverenin hizmet süresince kusuruyla sebep olduğu psikolojik taciz (mobbing) nedeniyle manevi tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: İşverenin yahut iş yerindeki yöneticilerin, çalışana karşı sistematik ve kasıtlı psikolojik baskı uygulaması, diğer bir ifadeyle mobbing, kişilik haklarını ihlal eden haksız fiil kapsamında değerlendirilir. Bu tür uygulamaların varlığı hâlinde, zarar görenin ruhsal bütünlüğü zedelenmişse manevi tazminat talep etmesi mümkündür. Yargı kararlarında, mobbing iddialarının ispatında tanık beyanları, yazılı belgeler ve süreklilik arz eden davranış örüntüleri tafsilâtla tetkik edilmekte, hâkimin olayın oluş şekline ve taraflar arasındaki iş ilişkisinin mâhiyetine göre hüküm kurması esası benimsenmektedir. Anayasa Mahkemesi kararlarında mobbingin, özel hayata saygı hakkı ihlali olarak telâkki edildiği ve devletin koruma yükümlülüğü bulunduğu belirtilmiştir.

Ticari itibarın zedelenmesinden doğan tazminat davasının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Tüzel kişiliklerin ticari itibarı, hukuk düzeni tarafından korunmaya değer bir kişilik hakkı olarak kabul edilmiştir. Şöyle ki, asılsız iddialar, iftira, sosyal medyada itibar zedeleyici kampanyalar gibi fiiller neticesinde şirketin müşteri portföyü zarar görebilir ve ekonomik kayba uğrayabilir. Bu gibi hâllerde, şirketler, hem maddi hem de manevi tazminat talep edebilir. Yargıtay içtihatlarında, itibarın zedelenip zedelenmediği hususu, somut olayın şartlarına göre ve olayın müessiriyet derecesi gözetilerek değerlendirilmekte; Bölge Adliye Mahkemeleri ise zararın ispatına ve illiyet bağının varlığına bilhâssa dikkat etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tüzel kişiliklerin de itibar hakkının korunması gerektiğini açıkça telâkki etmekte, bu hakkın ihlali hâlinde devletin gerekli hukuki imkânları sunmasını beklemektedir.

Sosyal medya yoluyla yapılan kişilik hakkı ihlallerine karşı tazminat davası açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Dijital platformların yaygınlaşması, kişilik hakkı ihlallerini yeni bir boyuta taşımıştır. Sosyal medya mecralarında yapılan hakaret, iftira, mahremiyet ihlali gibi fiiller, bireylerin kişisel ve toplumsal itibarını zedeleyebilir. Bu hâllerde mağdur, hem maddi hem de manevi tazminat talebinde bulunabilir. Hukuk bürosu aracılığıyla ikame edilen bu tür davalarda, paylaşımın erişim durumu, yayılma hızı ve kamusal etkisi tafsilâtla değerlendirilmeli; içeriklerin silinmesi yahut erişimin engellenmesi gibi tedbirlerin yanı sıra, tazminata da hükmedilmelidir. Anayasa Mahkemesi içtihatlarında, dijital mecralarda kişilik hakkı ihlali hâlinde etkin başvuru yollarının yokluğu hâliyle ifade özgürlüğü ile çelişmemek şartıyla tazminatla giderilmelidir görüşü benimsenmiştir.

Vasiyetnameye aykırı tasarruflar nedeniyle mirasçının zarara uğraması sonucunda tazminat davası açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Vasiyetnamenin geçerli şekilde düzenlenmesi ve uygulanması, miras hukukunun temelidir. Lakin bazı hâllerde, miras bırakanın son arzularını içeren vasiyetnamenin yerine getirilmemesi yahut mirasın paylaşımında yapılan usulsüzlükler, yasal veya atanmış mirasçılar açısından maddi kayba yol açabilir. Bu tür zararlar, hukuka aykırı fiil kapsamında değerlendirilerek tazminat davasına konu edilebilir. Yargı uygulamasında, vasiyetnamenin geçerliliği, miras paylaşımının yasaya uygunluğu ve tarafların iyi niyeti tafsilâtla tetkik edilerek hüküm kurulmakta; Anayasa Mahkemesi bireysel başvurularında ise miras hakkı, mülkiyet hakkı ile birlikte telâkki edilerek ihlalin varlığı hâlinde tazminat uygun görülmektedir.

İstanbul'da olan Avukat Tolga Ersoy Hukuk Bürosu tüzel kişiliklere ve şahıslara hukuki hizmet vermektedir. Ağırlıklı olarak Ceza Hukuku alanında Ağır Ceza Avukatı olarak çalışmakta birlikte, Aile Hukuku ve Tazminat Hukuku başta olmak üzere hukukun birçok alanlarında Avukatlık hizmeti sunmaktadır.